Minik Duru 17 aylık

Canım kızımın bugün 17. ayı bitti. Nasıl geçti, ne zaman yürüdü, ne zaman büyüdü de evimizde dolanan bir şahıs ortaya çıktı anlamadım. Dün baktım, evde dolanıyor kendi başına, ayrı bir birey… Allah allah dedim kendi kendime, bu da nereden çıktı, nereden geldi de katıldı aramıza… Serhan’la da evliliğimizin 5. yılı içindeyiz ama mazimiz çoook eskilere dayanıyor. Aynı şeyi hâlâ onun için de düşünüyorum, nereden nereye diye…

Bu sabah aşağıdaki komşu, kızıyla birlikte evden çıkıyordu. Baktım kız kocaman olmuş. Onun adı da Duru. Bir yaştan sonra o kadar hızlı büyüyorlar ki… Anne evden çıkma telaşında, kız bıcır bıcır ona sürekli bir şeyler anlatma çabasında…

Duru da büyüyünce onun bu hallerini eminim çok özleyeceğim. Bana sarılışı, “Anni” deyişi, kelimeleri yarım yamalak söyleyişi, bacaklarıma sarılışı, ben odadan mutfağa gidince “anni” diyerek beni araması, beni bulduğunda kocaman bir gülümsemeyle bana sarılışı, işten eve gelince daha ellerimi bile yıkamama izin vermeden kucağıma gelmesi, bakışı, ifadesi, mis kokusu… Boğazıma bir şeyler düğümlendi. Anlaşıldı, benim vidalar yine gevşek bugün.

Duru’dan sonra iyice duygusal oldum, hormonlar düzelmedi bir türlü. Bugün 10 Kasım. Sabah sirenler çalarken kendimi zor tuttum ağlamamak için, her sene duygulanırdım ama bu sene daha başka oldum, bazen kendim kendime tuhaf geliyorum.

Reklamlarda Atatürk çıkıyor, anlatıyoruz Duru’ya. O da çok sevdi, şimdi reklamlarda Atatürk’ü görünce heyecanlanıyor.

Duru’cuğum bu ay hafiften asabileşmeye başladı. Daha dediğim dedikçi, ama yine de maşallahı var. Laftan çok anlıyor, sakin bir dille güzelce söyleyince yapmıyor istenmeyen şeyi. Şimdi yemek yerken masaya ayaklarını uzatma durumları var onda. Ben de onu düzeltmeye çalışıyorum, “Bak biz ayaklarımızı uzatmıyoruz” diyorum. O da bu lafımdan sonra ayaklarını uzatıp sonra gözümün içine bakıyor, bakalım ben ne diyeceğim diye. Ben de sakince tekrar söylüyorum, “bak bu doğru bir şey değil, masada yemek yenir, ayaklarımızı uzatmayız yemek yerken” diye. Anlıyor. Yine yapıyor arada, ama yanlış bir şey olduğunu anlıyor en azından.

Kahvaltıda zeytin hastası, onu göstererek “Deytiiin” diye istiyor. Hâlâ emir kipi ile söylüyor fiilleri, aç, at, gel, ver gibi. Gece daha az uyanır oldu. Yaşında çıkması gereken dişlerinin hepsi çıktı. Hâlâ çok sevecen, çocuk gördüğünde direkt gidip seviyor. Bir de “dede” diyor, özlüyor herhalde dedeleri…

Dün akşam uyutmadan önce kitap okuduk yine. Uykusunu getiriyor kitap okumak. Sonra ya emzirerek ya da kucağımda dolaştırarak, şarkı söyleyerek uyutuyorum. Dün yine kucağımdaydı, şarkı söylüyordum ona, onun kafası omzumda. Kaldırdı başını, “ıııh ıııhh” diye sevdi yanağımı, sonra öptü tekrar yatırdı başını omzuma. Bundan daha güzel ve öte bir şey yok işte hayatta. Allah ona da bu duyguları yaşamayı nasip etsin…

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir