İnsan tuhaf oluyor, inanamıyor… Diyor ki, daha dün gibi, kolumun yarısı kadardı, kucağımda ufacıktı, göğsümdeydi. Bir yerden sonrası çok hızlı geçiyor, sanırım o da 1 yaş sonrası.
Daha çok var, yaklaştı, geliyor, az kaldı derken Duru’nun 3. yaşı da geldi de geçti bile…
O benim büyümüş de küçülmüş güzel yavrum, öğretenim, sevdirenim, süslüm, bilmişim, büyük laflı küçük insanım… Canım, seni çok ama çok seviyorum. Bize her gün yeni bir şey öğretiyorsun, sayende şimdi de dinozorların adını, türünü öğrendik. Ne mutlu ki bize bir şeyler öğreten bir evlada sahibiz. İnan, bu öğretmekten çok daha ayrı bir keyif ve çok da şaşırtıcı…
Sen de büyüyüp çocukların olduğunda beni daha iyi anlayacaksın. Sen bizi çok mutlu ediyorsun, olgunluğun ve anlayışınla gururlandırıyorsun, umarım sen de, hem ben hem de baban için benzer şeyler hissediyorsundur.
Bir yerin acıdığında “yok acımadı, şimdi geçer” demene, durduk yere beni, babanı öpüp sarılarak “seni çok seviyorum” diye söylemene, oyuncak atını, bitkileri öpüp vedalaşmana, hayvan ve bitkilere olan sevgine, “annem, annecim” demene, sabahları işe giderken bizi yoldan çevirip“öpmedim ama” demene, biz bir şey yaptığıızda “aferin, başardın” deyip takdir etmene, kitaplarını ezberleyip ben ara verdiğimde kaldığım yerden ezbere okumana, sevgi dolu kalbine, cesaretine, yumuşacık yanaklarına, gözlerine, kıvırcık saçlarına, mis gibi kokuna, her şeyine hastayım.
Sözümün özü şudur ki laflar yetmez seni ve sana olan hislerimi anlatmaya. Sadece gözlerime bakman yeter… Sevgimin ışıltısını orada göreceksin. Nice 3’lere, birlikte, canımın kuzusu…