Minik Duru kumlu ayak…

Geçen hafta Duru’yla ilk tatilimize çıktık. Rezervasyonumuzu erkenden yaptırmıştık, birkaç ay öncesinden. Belek’i sevmememe rağmen, denizinin kumlu ve sıcak olmasından dolayı Limak Atlantis’i seçmiştik.

Zaman dediğin nedir ki, hemen geçiveriyor işte. Geldi gelecek derken tatilimizi yaptık da bitti bile. Duru’yla ilk tatilimiz olduğu için hem ben hem de Serhan oldukça heyecanlıydık. Kızımızla 1 hafta boyunca dolu dolu 24 saat birlikte olacaktık, onunla denize girecektik.

27 Temmuz Pazar günü, sabaha karşı 5’e doğru yola çıktık, öğleden sonra saat 4’e doğru da oradaydık. Serhan çabucak götürdü bizi, burdan kaptan şoförümüze kocaman bir alkış:)

Tatile çıkmanın en zor yanı hazırlık aşamasıydı. Çocuğumla ilk tatil olduğu için ne alınır, ne gerekir tam olarak bilemediğimden pek çok çanta yapmak zorunda kaldım. Zaten bizim küçük hanımın giysileri, oyuncakları, ilaçları vs. derken ona ait bir valiz, 4-5 de küçük çanta yaptım. Bizimse sadece 1 valizdi eşyalarımız. Yanıma birkaç parça yedek giysi, arabada onu oyalayacak birkaç oyuncak, bez gibi şeyler aldım. Hatta yolda yemesi için yemeğini yaptım, küçük kavanozlara yoğurt yapıp yanımıza aldım. Dondurduğumuz plastik soğutucu buz kalıplarını da Tchibo’dan aldığım, otomobilde kullanılan soğutucu çantanın içine koyduk. Oraya kadar bozulmadan götürdük.

Neyse öyle böyle derken, ittire kaktıra hazırlıklarımı tamamladım, artık yola ve tatile hazırdım:)

Sabaha doğru yola çıktık. Zaten birkaç saat öyle uykuda geçti. Uyanınca mızmızlanmaya başladı. “Meme meme” diyip durdu, ben de emzirdim tabii. Sonra olan oldu, Duru’yu araba tuttu ve kustu.

Hemen durduk, üstünü başını değiştirdik, biraz hava aldırıp yola devam ettik.

Yolun kalan kısmı daha kolaydı, Afyon’da kahvaltı ettik, sonra da uyudu zaten. Saat 4’e doğru tesisteydik.

Odamıza yerleştikten sonra birşeyler yiyip kendimizi sahile attık hemen. Durucuk denizi sevecek miydi, merak ediyorduk. Deniz biraz dalgalıydı. Babası kucağına alıp alıştırmaya çalıştı onu. Sevdi galiba ama öyle bayıldı da diyemem.



İlk gece zorluydu. Duru yerini yadırgadı herhalde. Geceyarısı aniden uyanıp ağlamaya başladı, kolik ağlaması gibi. Meme istemedi, babasının kucağında sakinleşti, kapıyı gösterip ağlıyordu, anlamadık. Sonra bana geldi, emzirdim biraz, sakinleşti, tekrar uykuya daldı.

Sonraki günlerde hem biz hem de Duru, duruma daha adapte olduk:) Düzeni değiştiğinden huyu da değişmişti, anlaşılan zorlu bir tatil bizi bekliyordu:)

Yemek yemek istemiyor, mızmızlanıyor, sürekli elimizden tutup koşturmak istiyordu. Öyle tatlıydı ki, bir eli havada, diğer eliyle de bizim elimizden tutup fıldır fıldır geziyordu. Serhan’la dönüşümlü yedik yemeklerimizi, çünkü mama sandalyesinde oturmaktan bir süre sonra sıkılıyor, yürümek istiyordu. Sıkıldığı zaman elini ağzına sokup kendini kusturur gibi yapıyordu, biz de hemen konuyu değiştirip unutturmaya çalışıyorduk, küçücük çocuğun dikkat çekmek için böyle bir şeye başvurabileceğine inanamıyor insan.

Yemek olayı biraz zorladı. Götürdüğüm yoğurtlar birkaç gün idare etti. Otelin bebek büfesi de vardı ama pek bir şey bulamadım, normal yemeklerden, Duru için uygun olan ne varsa yermeye çalıştım, tabii ne kadar yediyse… Çoğu zaman meyve ve muz kurtardı bizi, bir de bayılarak yediği ekmek…

Tatil Duru’ya odaklıydı, öğlen saat 11-12 gibi uyuyordu, odaya gidiyorduk. Saat 2-3’e kadar uyuyordu.

Uyanınca yemek faslı, sonra saat 4’ten sonra deniz, akşam yine yemek… Bazen akşam yemeğinden sonra animasyonu seyretmeye gidiyorduk ama animasyon izlemek yerine Duru’nun elinden tutup fıldırıyorduk bütün otel bahçesinde. Bu resim de fıldırmadan önce çekildi. Bir tek kare olsun resim çektirebilmek için kucağımda zor zaptediyorum arkadaşı.

Bir akşam Antalya’ya indik, Serhan’ın arkadaşı Hakan’la buluştuk. Güzel geçti o akşam, bizimki açık havada, salıncakta uyudu, biz de saat 12’ye kadar dışarda kaldık ilk defa böylece.

Duru, abi hastası. Nerede erkek çocuk görse peşinden koşturdu. Kızlara pek yüz verdiği yok. Her yemekte mutlaka birini bulup göz teması kuruyor, sonra da “Abiye Kuzu” tonuyla kikirdiyordu. Çok eğlendik. Tabii ona yemek yedirmeye çalışırkenki mücadelemizi saymazsak…

Duru orada bir de arkadaş edindi. Hollandalı çok şeker bir çiftin dünya tatlısı kızları, Liyn (Nasıl yazıldığını bilmiyorum??) Liyn, bu eylülde 2 yaşına girecekmiş, o kadar sakin o kadar uslu ki… Bizimkiyse heyecanlı. Duru’nun heyecanlı haline onlar bile çok güldü…

Sonraki günler de hemen geçiverdi. Bol bol denize soktuk, kumlarda yuvarlandı, emekledi, yürüdü, ağaç kabuğu yoldu, kumun tadına baktı:) Bulunduğu yerler çok pis ve tehlikeli olmadığı sürece ben de kısıtlamadım onu. Yine de dikkat etmeye çalıştım tabii. Böylece ben de titizlik konusunda biraz terbiyelendim. Kısıtlasam ne olacak, beni mi dinleyecek sanki. Küçücük çocuğun bir siniri var ki akıllara durgunluk verir. Ayağını kuma bir çırpışı, bir tepinişi vardı ki gülsem mi ağlasam mı bilemedim:) Çocukla kesinlikle inatlaşmamayı öğrendim. Her şeyi tatlı dille anlatmak gerekiyor. Ama insanım, sabredemediğim noktalar, anlar olmadı değil, o yüzden affola…

Duru, sahil yürüyüşleri sırasında yerden taş da topladı. O taşları öyle sahipleniyordu ki, yere düştüğünde arıyor, ağlıyordu. Öyle birkaç tane taş var şimdi hatıra olarak sakladığım. Taşı eline alıp, bir eliyle de bizim elimizden tutup sahilde dört döndü. Onu dört döndürürken Serhan’ın omuzlar da ıstakoz kıvamını aldı tabii.


Ben tam donanımlı kameraman Cevat Kelle’liğime orda da devam ettim tabii, 6 günde 600’ü aşkın fotoğraf çekmişim. Kumda, çimende, denizde, yemekte, parkta, orda burda her yerde resmi ve kamera kaydı var Duru’nun:) Biraz da hastalık galiba benimkisi, ama onun fotoğraflarını çekmek çok hoşuma gidiyor.





Bu arada Duru babaya çok fazla düştü. Adeta aşk yaşadılar tatil boyunca. Her kız çocuğu gibi o da babacı olacak ama sonunda anayı bulacak:) Çok gariptir, denize girerken de beni istedi hep, babaya güvenmedi nedense??



Burun ısırmaca, el çırpmaca, her tür oyun vardı. Gazete okudular birlikte… Lastik kızım babasının kucağına yattı mutlu mutlu.


Beni de memecibaşı ilan etti, tüm tatil boyunca neredeyse saat başı emdi. Ben de itiraz etmedim, sıcakta sıvı ihtiyacının önemli bir kısmını karşıladık böylece.

Bu arada ben son iki gün sabah saat 7 gibi denize gittim. Müthiş keyifliydi, sakin, tenha, dalgasız tertemizdi deniz, tam benim sevdiğim gibi. Onlar odada uyurken ben denize girip, biraz güneşlenip odaya döndüm. Bu arada onlar da uyanmış oluyordu. Sonra gün yeniden başlıyordu bizim için. Serhan da 2 kez voleybol oynadı, çok sever, benim için dans nasıl tutkuysa onun için de voleybol öyledir. Böylece kendimize de minik fırsatlar yaratmaya çalıştık.

Tesis güzeldi. Personel süperdi. Çalışanlardan herhangi birinin bile suratı asık olmaz mı kardeşim. Hepsinin sinirleri alınmış gibiydi, herhalde özel seçmişler adamları. İşletmecilği mükemmeldi, her konuda müthiş yardımcı olmaya çalıştılar, gerçekten çok iyilerdi. Tesiste 1800 kişi varmış ama o kadar iyi dağıtmışlar ki hiç vıcık kalabalık yoktu ortalıkta. Bunun yanında her şeyin yine de saatli olması, yemeği almak vs. yoruyor insanı, bu nedenle sevmiyorum böyle tatil köyü mantığını. Ama çocukla riski göze alamadık, burayı seçtik bu sene. Memnun da kaldık.

Son gün, yani cumartesi günü de saat 2 gibi yola çıktık. Uyudu biraz.

Uyandıktan sonra yine mızmızlandı, ardından da kustu. Sonrasında da yolun büyük kısmında kucağımda geldi. Gece olunca gökyüzünde yıldız gösterdim ona. Çok sevdi, yol boyu ona baktı, takip etti. Onun da yıldızı var, babası almış internetten:) Hatta benim de var, şu hayatta birer yıldızımız var bizim:)

Sonra da kucağımda uyudu miniğim. Eve geldiğinde uyandı. “Aaaa” diye şaşırma sesi eşliğinde evi dolaştı. Tavşanını özlemiş, ona sarıldı. Eve gelir gelmez ordaki mızmız çocuktan eser kalmadı, sakin sakin oturdu, sonra da yatağında uyudu bir güzel.

İlk tatilimiz böyle geçti işte. Kazasız belasız Allaha şükür. Sinek ısırığımız bile olmadı, Euphia’nın bitkisel içerikli sivrisinek kovucu spreyini almıştım Duru için, çok işe yaradı. Fiziksel olarak yorulduk, yorulmadık diyemem ama beynim dinlenmiş olarak döndüm. En güzeli de yavrumla ve eşimle başbaşa, dolu dolu 6 gün geçirdim. Dün işte ilk günümdü, çok özledim yavrumu. Resimlerine bakıp bakıp durdum, kokusu burnumda tüttü. Akşam eve gidip yumuldum derhal. Anneme eziyet etmemiş hiç, güzel güzel yemeğini yemiş. Yalnız öğlen uykusunda uyanmış bir ara ağlayarak, sonra tekrar uyutmuş annem.

Güzeldi vesselam, her güzel şey gibi de çabucaak bitti…

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir