Güzel havalar

Bu hafta sonu hava çok güzeldi. Cumartesi de pazar da Duru’yu dışarı saldık.

Cumartesi erken uyandı Duru. Biraz kitap okudu.

Arada huysuzlandı.

Sonra babayı uyandırdık.

Kahvaltıyı hazırladım.

Babası yine küçük bir kaçamak yaptırmış Duru’ya. Ekmeğe sarelle sürüp vermiş. Mutfağa gittiğimde yapmış bunu, dönünce bu manzarayla karşılaştım, baktım tatlı tatlı yiyor. Bize de onun resimlerini çekmek düştü…

Cumartesi günü biraz geç de olsa Fenerbahçe Parkı’na gittik. Seviyorum orayı. Biraz daha erken saatte gitseydik daha güzel olacaktı, güneşin etkisi gidince hava soğuyor çünkü. Yine de çok eğlenceliydi. Parkta çimlere saldık Duru’yu. Babası kovaladı, Duru kaçtı.

Çimenlerin üzerinde çığlık çığlığa… Özgürlüğüne kavuştu bizimki. Onunla birlikte ben de koştum, ben daha çok eğleniyorum zaten:)

Bir dakika sabit dur da adam gibi bir pozumuz olsun şu hayatta. Yok kardeşim! Sabırsız, baksanıza hemen gitmeye hazır, dur durak bilmiyor. Bütün resimlerimiz kaçak pozisyonda.

Hava ısırmaya başlayınca oradaki Romantika denen kafeye girdik. Az mı gelirdik Esin’le, okul çıkışı… Hey gidi günler… Neyse, içerisi koşturmaya çok müsait. Serhan bir şeyler almaya gitti, ben de Duru’nun peşine gittim. Orada çocuklar vardı, onlarla koşturdu. Bir ara tatlı büfesinin yanına gitti, yan yana dizilmiş bir sürü puding vardı. Baktı baktı, eline cama vurup “aynı aynı” dedi. Orada Türk bayrağı vardı, gidip gidip “Aydede”diyordu, ordaki görevli de çok sevdi Duru’yu, “ilk defa bayrağı seven, dikkatini çeken bir çocuk gördüm” dedi.

Akşam uyuturken biraz zorlandım. En son bizim yatağa yatırdım. Döne döne uyumaya çalıştı, yanında da ben. Sarılıp sarılıp “Annem” dedi, öptü, pijamamı alıp “Annem” dedi yine, ona da sarıldı. “Annem” kelimesini ilk kez kullandı, çok duygulandım. Belli ki çok mutluydu, ben de tabii…

Serhan pazar sabahı Fransa’ya gitti, iş için. Bizimki erkenden uyandı, sonra uyumadı tekrar.

Gün içinde birçok kez babasını sordu, ben de işe gitti, sonra gelecek diye anlattım. Sonra onu parka götürdüm. Bizim sokaktaki arabaları severek ilerledik:) Toyota marka bir otomobilin yanına gitti, amblemini gösterip “toota toota” dedi bana. Ben de şaşırdım tabii. Araba hastası ama bunu hafızaya alması da garip tabii, maşallah dedim kendi kendime. Parkta salıncakla falan işi olmadı tabii, sıkıldı iniverdi hemen. Biraz otur sallan be kızım, yok, hemen ayaklansın, turlasın oralarda. Bir de “hadi hadi” diyor, sabırsız. Ben de otlara saldım onu. Bol bol papatya yoldu, yaprak aldı eline. Ağaçları sevdi cici diyerek. Sonra kaydırağın ucuna oturup kendini kaydırdı, tekrar tekrar denedi. Biraz merdiven çıkıp indik. Sonra aynı gün doğan Yalın geldi, onun arabalarıyla oynadı. Derken alıp eve götürdüm. Sonra da teyze ve eniştesi alıp bizi gezdirdiler… Çok mutlu oldu tiya’sını görünce, ablama “tiya” diyor nitekim, yanaklarını sevip öpüp durdu, İsmali Abi’ye de sarıldı bol bol. Onların bu kıyağını karşılıksız bırakmadı.

İki gün beni gördükçe bol bol etimden, sütümden, boynuzumdan faydalandı kısaca:) Meme meme nidaları, dün park dönüşü sokakları çınlattı. Tiryakiler gibi, anlamak lazım.

Gece de uyandı bir ara, “baba” dedi. “Baba yarın gelecek” dedim. Sabah da babasını sordu, aynı cevabı verdim. Sabah yine bırakıp öylece gittim işe:( Neyse ki artık pek huysuzluk yapmıyor, alıştı herhalde işe gitmeme. Ve neyse ki annem var, Allah uzun ömür ve sağlık versin.

Yılbaşı ağacımızı da nihayet topladım. Sabah kalktığında fark etmedi önce. Sonra bir ara gitti ağacın olduğu yere, surat ifadesini görmeliydiniz. “Aaaa” dedi, şaşkın bir vaziyette, sonra “mep” dedi, ağaçtaki topları kastetti sanırım. Neyse ki çok tepki vermedi.

Kısacası hafta sonu bol temiz havalı, bol memeli ve gezmeli geçti.

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir