Geçtiğimiz cumartesi günü Serhan’ın doğum gününü kutladık. Serhan’ın anne-babası, ablası, abisi, eşi ve Işık geldiler. Benimkiler hasta olduklarından katılamadılar maalesef:(
Perşembe akşamı pastamızı alıp kendi çapımızda kutlamıştık doğum gününü, ailelerle kutlamak da hafta sonuna kaldı tabii.
Cuma akşamı Duru’yu uyutur uyutmaz imalata başladım. Zeytinyağlı kereviz, amerikan salatasını yaptım. Sabah da kabak tatlısını pişirdim. Serhan kahvaltıdan sonra Duru’yu parka götürdü, ben de genel bir temizlik yaptım. Duru’yla hiçbir şey yapamıyorum, benimle vakit geçirmek istiyor, haklı çocuk.
Neyse, akşam üzeri de yemekleri yaptık derken artık hazırdık. Minik fıstığımı giydirdim, misafirlerimizi beklemeye başladık.
Misafirlerimiz saat 7’yi geçerek geldiler. Duru’nun dedesine sarılışı görülmeye değerdi gerçekten, onu bir başka seviyor.
Sema Abla da geldi sonra. Duru’ya da bir sürü hediye cici getirmiş. “Bak kızım hala sana hediye almış” dedim, o gün bugündür hediye kelimesi dağarcığına yerleşti Duru’nun. “Hala ne aldı?” diyorum, “hediye” diyor. Neyse yemekler yenildi, sonra çay faslına geçtik. Sevim Abla da hediyesini verdi, battaniye almış bize, onu serdik Duru üzerinde oynadı bir müddet, bayılıyor böyle yumuşak tüylü şeylere. O günden sonra beni yatak odasına getirip battaniyeyi gösteriyor (hatta annemi de elinden tutup götürüyormuş), “Tiya” diyor, yani teyze bize bu hediyeyi verdi demek istiyor:)
Pastaları kestik, mum üfledik hep beraber. Fotoğraf çektik bol bol.
Duru’nun da hoşuna gidiyor artık pasta faslı, geçen gün Migros’un ekinde pasta gördü, “püf püf” diyor, gösteriyor bana.
Saat 11″e doğru artık sersemlemeye başladı. Amcasının kucağında iyice mayıştı. Ben de uyuttum Duru’yu, hemen uyuyuverdi, yorulmuştu.
Bir doğum günümüz de böyle geçti.