Her çocuk yapar bunu, çirkin ol dersiniz dudaklarını büzerek burnuna doğru yaklaştırır, gözlerini küçültür, burnundan da tısır tısır nefes alır. Buyrun, karşınızda çirkin mi çirkin minik bir yaratık… Aksine, o kadar sevimli olurlar ki o minik hamur suratı ısırasınız gelir.
Duru’cuk da 1 haftadır çirkin olabiliyor. Herhalde doğaları gereği çocuklar belli bir aya geldiklerinde o hareketi yapıyorlar. Onu yapınca da biz büyükler çirkin ol kızım ya da oğlum diyoruz. O da daha sonra bu hareketi o komutla özdeşleştiriyor. Biz de daha sonra söylüyor, yapınca da seviniyoruz.
Nitekim Duru’da da öyle oldu. O hareketi yaptığında hep bir ağızdan “çirkin ol kızım” diyerek onun çirkin olma hareketi olduğunu öğrettik. Şimdi çirkin ol kızım diyoruz, o da minicik ağzını büzüp dünyanın en şirin yaratığı oluyor.
Duru iyice ayaklandı. Yürümeyi keşfedeli onu tutabilene aşk olsun. Kimi bulursa, anneannesinin, benim, babasının elinden tuttuğu gibi soluğu koridorda alıyor. Salondan başlayan yolculuğumuz koridorda devam ederek onun odasında son buluyor. Sonra tekrar salona tabii. Gündüz annem baktığı için bu turları çoğunlukla onunla gerçekleştiriyor. Şimdilik elimizi bırakıp adım atmaya cesaret edemiyor, korkuyu da biliyor minicik şey…
Ayakta daha dengeli durur oldu. Tay dururken bozulan dengesini daha iyi toparlayabiliyor. Adımları da daha hızlandı, düzgün de yürüyor.
En güzeli de, işten eve geldiğimizde anahtarın sesini duyar duymaz yerinde çığlıklar atan, annemin kucağında kapıya gelen minik kızımız artık annemin elinden tutup yürüyerek bizi karşılıyor. Gün gelecek, kendisi koşup gelecek kapıya. Offf, Duru’nun adımları hızlandıkça günler de daha hızlı akıyor sanki…