Duru ile yapışık yaşıyoruz epey bir süredir. Şimdi babaya da düşkünlük başladı. “Gel” diyor, elimizden tutup istediği yere götürüyor bizi.
Bu yapışıklık, bizlerin doğal ihtiyaçlarımızı karşılayamamız sıkıntısını da birlikte getiriyor çoğu zaman. Mesela eve gittiğimde o kucağımdayken ellerimi yıkıyorum, kimseye gitmiyor çünkü. Ben ya da babası banyoya, tuvalete gittiğimizde de direkt peşimizden gelip kapıyı açıveriyor-du. Kilit de yok kapıda…
Geçen gün, bizler tuvaletteyken kapının açılmaması gerektiğini söyledik Duru’ya. Kapıyı tak tak diye vur, müsaitsek biz açarız sana demiş, göstermiştik nasıl yapacağını. Hafızaya alınmış bu.
Bu sabah ben hazırlanıyorum, baba da banyoda. Bizimki banyonun kapısına gitti. Bir duraksadı önce. Sonra elini yumruk yapıp tak tak diye vurdu kapıya, önceki gibi direkt açmadı. Öylece kalakaldım.
Babası “gel kızım” dedi, ben de “girebilirsin bak baba gel dedi” dedim. Sonra kapıyı açtı. Çok duygulandım, kal geldi denir ya öyle oldum işte.
Bu durum beni hem sevindirdi hem de garip bir şekilde buruldum, manyak bir insanım ben. Demek ki Duru her söyleneni anlıyor ve yapıyor, laf dinliyor. Bu güzel olan tarafı. Diğer yandan her şeyi bu kadar kabul edebiliyor olmasına da üzüldüm. Gerçi ben de böyleydim küçükken, çok laf dinlerdim, yaramazlık yapmazdım hiç. Azıcık yaramazlık mı yapsa ya da kabul etmese mi diğer çocuklar gibi, benim gibi hassas olmaz hem büyüyünce… Allahım, valla bu insanoğluna da yaranılmaz… O zaman da disipline sokmak için uğraşırım.
Neyse sabah sabah afalladım böyle. Duygularım karıştı. Garip bir insanım ben, bu olayla bir kez daha anlamış oldum…
Bir de şunu anladım, Duru’m bizi seçmiş, bize özel (her çocuk kendi ailesine özeldir), hassas, duygusal bir çocuk. Maşallah diyorum 41 kez…