Bu fırsatı değerlendirdik tabii.
Önce Caddebostan sahile gittik, Seherlerin yanına.
Bulut önce Duru’yu gördüğüne pek sevinmemiş gibi yaptı. Bizimki bayılıyor Bulut’a… Biraz zaman geçince Bulut da Duru’yu benimsedi hemen. Koşturdular, biraz kriz, biraz inat yuvarlana yuvarlana anlaştılar:)
Deniz kenarına indik. Bebelerin karnı acıkmış. Seher, yanında minik muffinlerden getirmiş. Bende de bisküvi ve Duru’nun sabah kahvaltısından kalan 1 parça gözlemesi vardı. Önce muffin ve bisküvi yediler biraz.
Sonra ikisine gözlemeyi bölüştürüp verdim, yan yana oturup, birbirlerini süze süze, tatlı tatlı yediler:)
Arpayı alan bebeler biraz sonra koşturmaya başladılar. Bulut, Duru önden gidince bozulup “bekle” diye bağırıyor, adam kaprisi yapıyordu kızıma:) Çok alemler, görmek, yaşamak gerek:)
Babayla romantizm yaşamayı da ihmal etmedi Duru hanım…
Sonra biraz yürüdük, çimenlik bir alana geldik. her yer papatya dolu. Birlikte çiçek topladılar. Duru, kopardığı bir papatyayı Bulut’a verdi:)
Gitme vakti gelince Bulut ağlamaya başladı:( “Duru gitmeme” diyordu bir yandan, sonra tuttu elinden, bizden kaçırmaya çalıştı Duru’yu. “Şimdi gidecekler, Duru’nun çişi gelmiş, sonra buluşacağız” dedi Seher, öylelikle bindik arabaya:( Üzüldüm…
Bugün konuşurken söyledi Seher, minik adam uyumuş arabada, uyanınca Duru’yu sormuş:(
Ne onunla ne onsuz durumu bu olsa gerek:)