Esinler bize 5 dakikalık mesafede neredeyse ama biz ikizlerin doğum gününden beri görüşmemişiz, yani ekimden bu yana:(
Hazır 3 günlük tatile çıkmışken pazar günü mutlaka Esinlere gitmeliyiz diye programımızı yaptık.
Gittiğimizde alt kattaydılar. Görmeyeli daha da büyümüşler. Bir anda ortada 3 tane bebe oldu. Başta biraz yadırgadılar birbirlerini ama sonra alıştılar. Terasa çıktık, hava güzeldi.
Çay, kurabiye, sohbet güzeldi. Çocuklara “vişne kahvesi” yaptı Esin, üçü de kahve fincanlarından içtiler:) Vişne reçeli biraz sulandırılır, kahve fincanlarında bebelere sunulur:)
3 çocuğun idaresi zor oluyor, hepsini idare etmek, gönlünü yapmak ayrı iş. Allahtan sorun çıkmadı, Gökay tam bir centilmendi o gün. Hilal zaten Duru’yla iyi anlaşıyor, fittir fittir gezdiler ortada. Bir ara Gökay yalnız kaldı, iki kız bir araya gelince dünyayı unutuyor, malum:)
Baktım bir ara Duru ve Hilal şezlonglara oturmuş sohbet ediyorlar.
Duru: Noldu gözüne, düştün mü?
Hilal: Evet, düştüm
Duru: Acıdı mı?
Hilal: Acımadı, geçti
Dedik ki, evet artık kendilerini kurtarmış bu bebeler:)
Gökay’ı da ben eğledim biraz, parkı, kuşları, ağaçları gösterdim, bol bol da öptüm, çok güzeldi.
Sonra üçü yan yana oturdular şezlonglara, Gökay Duru’yu öptü, Duru hilal’i öptü, Hilal de Duru’yu öptü:) Gökay Duru’nun saçlarını sevdi, güzel anlaştılar bu kez maşallah…
Hava kararmaya başlayınca aşağı indik. Biraz hamur oynadık 3 bebe. Gökay Duru’ya oklavasını veriyor, Duru da işi bitince tekrar Gökay’a teslim ediyor. Sırayla, birbirlerini bekleyerek oynadılar. Laftan anlıyorlar.
Uyku vakti gelmişti, ayarları bozmamak için ziyareti sonlandırmak gerekiyordu. Kapıda Gökay bizi uğurlarken “Yine gel” diyordu:)
Hepsini ayrı ayrı özlemişim. Ertesi gün Duru “Hilallere gidelim” diyordu, bu beni ayrıca sevindirdi…
Üçü de pırlanta gibiler, çok değerliler benim için…