Dün akşam Duru’yla aşk dolu dakikalar geçirdik yine, ben nereye Minik Duru oraya. O nereye, ben oraya. Gel diyor, elimden tutup götürüyor beni odasına. Orada oynuyoruz. Yemek yiyoruz, o doyuyor, mama sandalyesinin kemerini gösterip “aç” diyor. Ben de açıyorum. İniyor sandalyeden “gel” diyor. “Yemeğimi bitireyim geleceğim” diyorum. 1-2 dakika sonra tekrar geliyor yanıma, başını dizime koyuyor. Çaresiz yemeği yarıda bırakıp peşinden gidiyorum.
Dün annem ona “ben”i öğretmiş. Çektiğim fotoğraflarından birini çok beğenmiş, A4 çıkış almıştık iş yerinde. Ona IKEA’dan bir çerçeve aldım, sonra resmi odasına astım. Annem “fotoğraftaki kim kızım?” diye sormuş, sonra da “Ben” diyeceksin deyip, eliyle kendisini göstermeyi de öğretmiş. Eve geldim, sordum, o da “Ben” dedi kendini işaret ederek, çok hoşuma gitti.
Akşam altını değiştirdim, bezi atmak üzere kenara koydum. Duru kalktı, bezi gördü, eline aldı yüzünü buruşturdu. Sonra “çöpe at” dedik. Kendi kendine karanlıkta gitti, mutfak ışığı da yanmıyor. Ben de arkasından gizlice takip ediyorum bakalım ne yapacak diye. Çöp poşetine attı bezini. Ben de onu öpüp tebrik ettim.
Renk çalışmalarımız devam ediyor, sarı, kırmızı, mavi, yeşil… Maviyi öğrendi gibi, kırmızıyı da… Yanılmalar oluyor tabii.
Yılbaşı ağacımızı süslemedik henüz, geç kaldık yine. Bu hafta sonu onu da halletmek lazım.
Bugünlerde eskisinden daha çok “baba” diyor. Eve giriyorum, beni görüp gülüyor, sonra “Baba” diyor. Ama yine öncelik bende, çünkü bende sevdiği şeyler var:) Sanırım emzirmek de bağlılığı çok çok artırıyor.
Ona çok güzel kitaplar aldım. Önceki iş yerimden arkadaşlarım sağolsunlar bir sürü ekstra kitap yollamışlar. Duru’nun en sevdiği kitabı “Vücudumuz”un olduğu seri. Tudem Yayınevi’nin Karşıtlar, Dinozorlar, Doğa, Hayvanlar, Taşıtlar kitapları… İstediğimden daha fazlası geldi. Bayılacak bunlara da…
Akşamı sabırsızlıkla bekliyorum…