Birkaç seferdir Duru’nun doktor kontrolü feci zor feçiyordu, öyle ki boyunu kilosunu bile ölçemiyor üstüne üstlük ağlamaktan perişan olan Duru en sonunda sinirsel olarak öğürerek kusuyordu. Doktorumuz çok iyi olmasına rağmen küçüklükten beri aşı, kan aldırma vs. derken bir türlü yıldızı barışmadı Duru’nun. Bunun doktor fobisi olmadığını aslında doktorumuza karşı gelişen bir şey olduğunu göz doktoru Şule Hanım’a gittikten sonra daha da iyi anladım. Orada o kadar rahattı ki, sorunsuz bir şekilde göz kontrolünden sonra güle oynaya hastaneden ayrılmıştık.
Bulut’un doktoru Yıldız Perk uzun süredir aklımdaydı. Bu kez ona götürmeyi kafaya koydum.
Randevu aldım, 2 ay önceden falan, sabah 9.20’yi zor bulmuştum. O da epey yoğundu anlaşılan.
Gitmeden dedeyi de yukarı bıraktık.
Heyecanlanarak gittim. Sanki ben kontrol olacağım. Neyse, içerisi çok güzel, çocukların önce oynayıp rahatlamaları için kaydırak gibi oyuncaklar var. Beklemeden girdik içeri.
Yıldız Hanım dünya tatlısı bir insan. Benim doktorum Aylin Hanım’a benziyor. Zaten Seherlere de o tavsiye etmiş, arkadaşı galiba. Bıkmadan, yorulmadan uğraştı Duru’yla. Hiç üstüne gitmeden, sadece konuşarak Duru’dan bir kez olsun tebessümü kapmak için epey çabaladı. Gıdıklama bahanesiyle Duru’nun karnını, boğazını muayene etti. Oyunla ağzını açtırıp dilini çıkarttırdı. “Duru’nun yanında iken asla ondan bahsetmiyoruz, onun adı işyerindeki müdür olacak ve o şekilde konuşacağız” dedi. Duru’nun elinde bebek yerine dinozor görünce şaşırdı, bu oyuncaklar onun güçlü bir çocuk olduğunu gösterirmiş. Bir de dinozor isimlerini onun ağzından duyunca iyice şaşırdı, bir tanesini defterine not etti. Çocukların söylediği değişik kelimeleri not edip bir dahaki buluşmada onlara söylermiş. Bu denli hassas ve çocuğun psikolojisini dikkate alan bir yaklaşımı var. Bir şeyler konuşuyor, sonra Duru’yu da olayın içine sokup “çak” diyor. Duru epey alıştı ona. “Zaten bu tanışma randevusu, bugün bir şey yapmayacağım” dedi. Ürkütmenin bir manası yok. Lolipopu alınca Yıldız Hanım iyice gözüne girdi Duru’nun. Fakat hemen yemek istedi. Karnı aç olduğu için yemesini istemedim. “Sadece birkaç kez yalayıp koyalım kahvaltıdan sonra vereceğim söz” dedim, o da sözünü tuttu, birkaç kez yaladı ve şekeri şortunun cebine koydu.
Ben Yıldız Hanım’a bayıldım, sanırım Duru da. Bu vakitten sonra doktor değiştirmek anlamsız aslında ama diğer türlü kontrol yapılamıyor zaten, stresi, ağlaması, kusması da cabası…
Dediğim gibi beni orada tek rahatsız eden şey asistanı oldu. Neyse, belki zamanla alışırız birbirimize. Herhalde 3 yaşından sonra geldik diye kabullenmekte zorlanıyor biraz bizi:) Ne diyeyim…
Her şey normal şükür. Boy 101 cm, kilo 17,4 kg. Yaşının çok üstünde olduğunu söyledi doktor.
Yani gerçekten kadına hayran oldum, ne yaptı etti, boyunu kilosunu ölçtürdü, hem de hiç zorlamadan, kendi isteğiyle gitti çıktı tartıya Duru, duvara yaslandı, Yıldız Hanım ölçtü boyunu da.
Doktordan sonra güzel bir kahvaltıyı hak etmişti Duru, tabii biz de. Cafe Lamartine’e gittik, daha önce de gitmiş, çok sevmiştik.
Yoldan geçerken acayip bir çiçek türüyle tanıştık. Yani ben ve Duru tanıştık, çünkü Serhan onun adının pasiflora olduğunu söyledi. Allahım, bir çiçekte bu kadar detay çok fazla dedim ve onu yaratanın önünde saygıyla eğildim. Gerçekten özenerek yaratmış.
Kahvaltı yine müthişti. Duru da yedi. Kahvaltısı bitip doyduğundan emin olunca “Cebinde ne vardı hatırlıyor musun, onu yiyebilirsin artık” dedim. Hatırlayınca sevindi. Allahtan o kadar düşünlüğü yok şekere, hepsini bitirmeden şekeri atmam için bana verdi.
Bir ara pasifloranın üzerindeki tomurcukları kopardı. Sonra başladı ağlamaya. İstemeden yaptı herhalde. Güzelim pasiflorayı bir daha gözü görmedi.
Bu kontrolden de yırttık, ikidir çok başarılıyız bu konuda. Umarım böyle gider. Bir sonraki kontrol Eylülde.