Serhan için evlilik yıldönümü nedeniyle değişik bir hediye almıştım: Yunuslarla yüzme. Nedense bir şekilde onun bunu çok seveceğini içimdeki bir ses söyledi.
Kısmet dünmüş, saat ikide de gösteri vardı, onu izledikten sonra yüzecekti Serhan.
Duru da çok heyecanlıydı. Yunuslarla o da yüzmek istiyordu. Sadece babaların yüzebileceğini söyledik ona. Duru için aldığım yunuslu pijamayı da tişört niyetine giydi, gitmeye hazırdı artık:)
Saat 1 civarı Eyüp Dolphinarium’da olduk. Duru yolda uyudu, uyanınca da huysuzlandı biraz.
Biletlerimizi aldık, gösteri başlayana kadar Duru’nun “ne zaman başlayacak” sorularına cevap üretmek durumunda kaldık. En sonunda Serhan saatini göstererek, “Bu uzun çubuk şuraya gelince gösteri başlayacak” deyince bizimki cevaptan hoşnut oldu ve saate bakarak zamanını geçirdi:)
Gösteri başlar başlamaz gözlerim doldu, herkes gülüyor, ben ağlıyordum. Çok üzdü beni çok… Etrafa da belli etmek istemedim. Kocaman balina, yunus, fok, mors, hepsi küçücük yerede ömürlerini geçiriyorlar… Eminim ki çok iyi bakılıyorlardır, belki ben fazla hassasiyet gösterdim ama gösteri boyunca üzüldüm…
Neyse can sıkmak istemiyorum. Hepsi çok yetenekli, bakıcıları da yetenekli tabii, bu kadar şeyi öğretmek hiç kolay olmamalı… Ağızlarındaki özel bir düdükle veriyorlar komutlarını, hayvancıklar da bu komutları eksiksiz yerine getiriyor.
“Bülbülü altın kafese koşmuşsun ah vatanım demiş”, aynen o misal, aklımda hep bu vardı…
Arada Duru babasıyla gidip beyaz balinayla resim çektirdi. Beyaz balina Duru’nun elini yakaladı resmen. İnsan biraz mı tedirgin olmaz, olmadı…
Yetmedi ona tabii, yeterince sevemedi, sarılamadı ya başladı ağlamaya… Ara ara bu krizler devam etti gün boyu.
Gösteri bittiğinde Serhan giyinmeye gitti. Duru da yine huzursuzdu, o da yüzmek istiyordu yunuslarla. Her ne kadar anlatsak da anlamadı, en sonunda oradaki görevlilerden biri geldi de yunusları sevdireceğini söyledi. Böyle bekledi yavrum…
Serhan ve bir kişi daha birlikte yüzdüler. Çok özel bir deneyim bu bir insan için. Serhan sanki kırk yıldır yunuslarla yüzüyordu, hiç yabancılık çekmedi. Hep ona “Dolphin” derim, boşuna değilmiş hani:)
Burada üç yunus yan yana, zannedersiniz hasret gideriyorlar… Canım, nasıl da mutlu…
Topu topu 10 dakika sürse de bu muhteşem yaratıklarla bire bir vakit geçirmek güzel olsa gerek…
Ben bir elimde kamera bir elimde fotoğraf makinesi yine Cevat Kelle modunda, her anı çekmeye çalıştım.
Duru kenarda görevli abiyle sıranın kendisine gelmesini bekledi.
Yüzme bittikten sonra Duru da yunusları sevdi. Ondan mutlusu yoktu…
Babası giyinmeye gittikten sonra yine ağlamaya başladı, “büyük yunus istiyorum” diye. Bilet alırken orada oyuncak yunus görmüş, ondan istiyormuş. Paramızın ancak bu gösterilere yettiğini, belki başka zaman uygun olursak alabileceğimizi anlattım ama nafile… Bende sabır da giderek azalıyordu…
Serhan geldikten sonra fotoğrafları almaya gittik. Sonra da yunus oyuncağının satıldığı yere. Küçücük yunus için 50 lira isteyince bende kablo koptu. Duru krize giriyor, tişörtümü çekiştiriyor, bende sabır falan kalmıyordu. En sonunda kucakladığım gibi doğru dışarı çıkardım. “Bize fazla fiyat söylüyorlar Durucum, bu yüzden alamıyoruz” falan dedim, o da daha sakinleşti, sonra da sustu.
Günün en güzel tarafı Serhan’ın mutluluğuydu, o da bana yetti…