15 Haziran yazısı bu da, geriden geriden gidiyoruz bakalım…
Arabamız yok artık, bir süre de olmayacak. Aslında iyi de oldu bir yandan. Bir yandan da kötü. Çocukla zor oluyor. Kalabalık tıklım tıkış otobüslere binemiyorsun. Kuyruk bekle bekle nereye kadar. En sonunda taksi, o da epeyce maliyetli. Bu işin zor yanı. Güzel yanıysa park derdin olmadığından istediğin her yere gidebiliyorsun. Kadıköy’e gittik mesela. Direkt otobüsle ulaşamadık, çok kalabalıktı. Üsküdar üzerinden gittik. Kadıköy’e varınca da yürüdük epey. Bizim küçük hanımın canı balık isteyince mola verdik oradaki balıkçılarda. Yürüyerek aşağı inerken Kızılderili müziği yapan bir grup gördük. Duru’nun çok ilgisini çekti. Bir süre dinledik. Gitmek istemedi epeyce. Para vermiştim Duru’ya, müzisyenlere vermesi için, gitmedi. Hadi birlikte verelim dedim, yine korktu yanaşmadı☺ Tüyler falan vardı, geleneksel kostüm giymişlerdi. Sonra parayı göstererek “Bununla mısır alırız” dedi☺ Güldüm, mısır bulmak üzere yola çıktık☺ İkinci durak Fındıkzade idi. Babalar günü nedeniyle dedeyi ziyaret etmek istedik. Eminönü üzerinden gittik. Eminönü ayrı bir alem, yurdumdan manzaralar, çeşit çeşit… Aradığımız mısırı orada bulduk. Kendimizi tramvaya attık, toplu taşıma araçlarını sonuna kadar kullandık yani☺ Dedeye gittiğimizde yorulmuştu haliyle. Onca yol yürümüş, gıkını bile çıkarmamıştı bu sıcak havada. Pili biraz şarj olunca icraatlarına başladı tabii☺ Dedesi ona karpuz almış, afiyetle mideye indirdi. Sonra bisküvi, sonra börek. Yemek derken bir dinozor yumurtası bırakma vakti gelmişti☺ Halası okursa bunun ne demek olduğunu anlar, sevgiler buradan ona da☺ Halası ona güzel bir elbise almış, tutturdu giyeceğim diye. Giydi, onunla gitti eve de. Dönüşte otobüse bindik. Eminönü’nden de motora… En son minibüs kuyruğunu görünce taksiye atladık. Duru’nun pili takside bitmişti… Günü dopdolu yaşadık. Uzunca ve yorucu bir gündü. Arabasızlığın verdiği dayanılmaz hafiflikle hepimiz deriiin bir uykuya daldık☺